Kendi çizgimiz
Merhaba arkadaşlar. Bu yazıyı ikinci yazışım. Az önce yazdım silindi kaydedemeden :( uzun bir süre yazamadım çünkü sınavlarım ödevlerim beni çok yordu. Bu sene çok yoğun oluyorum, nasıl olduğunu ben bile anlamıyorum :) şimdi sizlere okuduğum, yeni bitirdiğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum: “ Sonsuzluğa Nokta” Hasan Ali Toptaş’tan... Bu yazarın okuduğum ikinci kitabı, fakat ilki çocuk kitabıydı, o yüzden buna ilk diyebilirim. Kitabın dili sadeydi, fakat anlatım biraz edebi ve yoğundu. Yani bilinmedik yabancı kelimeler yoktu. Fakat cümleler biraz uzun geldi bana. Ama farklı bir kitaptı. Bu açıdan çok sevdim. Biraz içeriğinden bahsedeyim: Yatağa bağlı bir edebiyatseveri ve yaşadıklarını konu alıyor. İki farklı hikaye olarak gidiyor, okudukça anlıyoruz ki diğer hikaye de aynı kişinin geçmişi. Fakat sonu biraz ikilemli bitti, yani asıl istediğim kısıma gelemedim kitap bittiğinde. Ama kitap gerçekten güzeldi. Yer yer psikolojik tasvirler vardı. Hatta karakterin babasıyla olan çatışmalarını çözemediğini düşündüm okurken, aklım istemsizce Freud’a gitti. :)
Şimdi içinden hoşuma giden bir kısımı alıntılamak istiyorum: “(...) Onun da herkese benzediğini anladım. Belki bir süre için farklı olabilmişti, belki insanlar koskoca yaşamları boyunca yalnızca bir süre için farklı olmaya katlanabiliyor, sonra da yavaş yavaş öteki insanların davranışlarına, düşüncelerine ve duygularına bürünerek, durup dinlenmeden kendini tekrarlayan uçsuz bucaksız bir benzerlikler denizinde kaybolup gidiyorlardı.”
Çok doğru değil mi aslında? Farklı olmak istiyoruz, farklı olduğumuzu sanıyoruz. Ama aslında toplumun normlarından kopamıyoruz. Bizi bir çizgiye girmeye zorlayan bir baskı var üzerimizde. Kendimiz olduğumuzda, içimizden geldiği gibi davrandığımızda hemen bir şekilde damgalanıyoruz. Oysa herkes kendi renkleriyle güzel değil midir? Neden bu herkesi normalleştirme çabamız? Aslında çocukluğumuzda daha geniş bir bakıç açısıyla bakıyoruz dinyaya. Fakat biz çocuklarımızı istemsizce köreltiyoruz. Onları bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. Diyoruz ki onlara erkeklerin rengi mavi, kızlarınki ise pembe, güneş sar, gökyüzü mavi. Bırakın kızlar mavi giysin, güneşi yeşile boyasın, gökyüzünü sarıya... Onları bir kalıba sokmayalım, onlara bir şeyleri öğretmeyelim ısrarla. Kendi kişilikleri oluşsun, kendi bakış açıları oluşsun, farklı baksınlar dünyaya. Farklı olsunlar. Bu normallik kalıpları sizce de çok sıkıcı değil mi? Bunları değiştirecek olan bizleriz, çocuklarımız... Onların önünü açmalı, her koşulda desteklemeli, bakış açılarını genişletmeliyiz. Şimdi de size bir bilmece/zeka sorusu (ne derseniz adına) soracağım. Belki görmüşsünüzdür daha önce. Ama bu kendimize çizdiğimiz sınırları görebilmemiz adına çok güzel bir örnek. Bunu çocuklar yetişkinlerden daha kolay çözebiliyor demişti bir hocamız.
Şimdi içinden hoşuma giden bir kısımı alıntılamak istiyorum: “(...) Onun da herkese benzediğini anladım. Belki bir süre için farklı olabilmişti, belki insanlar koskoca yaşamları boyunca yalnızca bir süre için farklı olmaya katlanabiliyor, sonra da yavaş yavaş öteki insanların davranışlarına, düşüncelerine ve duygularına bürünerek, durup dinlenmeden kendini tekrarlayan uçsuz bucaksız bir benzerlikler denizinde kaybolup gidiyorlardı.”
Çok doğru değil mi aslında? Farklı olmak istiyoruz, farklı olduğumuzu sanıyoruz. Ama aslında toplumun normlarından kopamıyoruz. Bizi bir çizgiye girmeye zorlayan bir baskı var üzerimizde. Kendimiz olduğumuzda, içimizden geldiği gibi davrandığımızda hemen bir şekilde damgalanıyoruz. Oysa herkes kendi renkleriyle güzel değil midir? Neden bu herkesi normalleştirme çabamız? Aslında çocukluğumuzda daha geniş bir bakıç açısıyla bakıyoruz dinyaya. Fakat biz çocuklarımızı istemsizce köreltiyoruz. Onları bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. Diyoruz ki onlara erkeklerin rengi mavi, kızlarınki ise pembe, güneş sar, gökyüzü mavi. Bırakın kızlar mavi giysin, güneşi yeşile boyasın, gökyüzünü sarıya... Onları bir kalıba sokmayalım, onlara bir şeyleri öğretmeyelim ısrarla. Kendi kişilikleri oluşsun, kendi bakış açıları oluşsun, farklı baksınlar dünyaya. Farklı olsunlar. Bu normallik kalıpları sizce de çok sıkıcı değil mi? Bunları değiştirecek olan bizleriz, çocuklarımız... Onların önünü açmalı, her koşulda desteklemeli, bakış açılarını genişletmeliyiz. Şimdi de size bir bilmece/zeka sorusu (ne derseniz adına) soracağım. Belki görmüşsünüzdür daha önce. Ama bu kendimize çizdiğimiz sınırları görebilmemiz adına çok güzel bir örnek. Bunu çocuklar yetişkinlerden daha kolay çözebiliyor demişti bir hocamız.
Yapmamız gereken şey çok basit: elimizi hiç kaldırmadan, sadece 4 hamle kullanarak bütün noktaları birleştirmek. Haydi bakalım yantları bekliyorum:)
Bu arada kitabı okuyan varsa mutlaka yorum yapsın, tartışalım...
Hepinize mussmutlu, sınırlarımızı aşacağımız ve bol bol kitap okuycağımız bir hafta diliyorum :)
Okunmaya değer teşekkürler.
YanıtlaSilUmarım okur ve beğenirsiniz. :)
SilElimi kaldırmadan 4 hamlede yapamadım valla :) Çözümü de paylaşırsanız sevinirim :)
YanıtlaSilÇözümü de birkaç gün içinde sonraki yazımda paylaşacağım :)
SilBizi bir çizgiye girmeye zorlayan bir baskı var üzerimizde. Kendimiz olduğumuzda, içimizden geldiği gibi davrandığımızda hemen bir şekilde damgalanıyoruz. Oysa herkes kendi renkleriyle güzel değil midir? - Harika ya , insanları yüz yıllardır aynılaştırmaya çalışanlara karşı bu cümleyi başkaldırı olarak kullanabilirim. Bütün sorunları barındıran 3 cümle.
YanıtlaSilBöyle yorumlar görmek çok güzel, çok teşekkür ederim:)
SilYok valla ben beceremedim. Zaten özürlüyümdür bu konularda :):) Yazarsın bir sonraki sefere cevabı :) Bu arada uzun zaman uğrayamadım ben sana yahu. Yeni paylaşımlar yapmışsın. İnceleyeyim şimdi gelmişken.
YanıtlaSilBirkaç gün içinde paylaşacağım cevabı teşekkür ederim, ben de sınav ve ödevlerden dolayı pek paylaşım yapamadım:( daha sık yazmaya çalışacağım, her zaman beklerim:)
SilOkunacaklar listeme aldım, teşekkürler.
YanıtlaSilNe demek, okursanız mutlaka yoruma bekliyorum:)
SilFarklılıklar konusuna "dısarıdan" bir bakıs acısı getirmek isterim. Toplumu cok kolay yargılıyoruz yalnız toplum sağlığımız icin olması gereken topluma ayak uydurmaktır. Ne zaman ki toplumdan farklılasma; ayrılma gerceklesir kisiler akıl ve ruh saglıgında bozulmalar yasar. Aslında toplum bizi tek bir kalıba sokmak isterken standart ve sorunsuz bir hayat sürmemizi ister. Tabi ki renkler sıgdırılamaz cinsiyete; ancak freud demissiniz ve baba sorununa ornek vermissiniz. En basitinden babalarıyla sorun yasayan erkek cocukların freudun deyimine göre ileride escinsellik egilimi yasadıgı tezine bakarak bile toplumun bizim icin cizdigi sınırların aslında bizim icin saglıklı olan oldugunu söyleyebiliriz. Ben farklı olup da mutlu olan insanlar tanımadım. Baskalasım mutsuzlugu getirir. Mutsuzluk yanlızlıgı ve sosyal acıdan izole olmak hastalıgı. Meslek hayatınızda basarılar dilerim. Sorunun cözümü ise cizimlere noktadan degil; noktadan önce baslayarak halloluyor :)
YanıtlaSilAslında söylediklerinizin çoğuna katılıyorum, yani toplumdan dışlanırsak tabii ki mutsuz oluruz. Bir insana verilebilecek en büyük cezadır onu toplumdan uzaklaştırmak, insandışılaştırnak. Fakat benim demek istediğim farklı olanları toplumdan uzaklaştırmamamız gerektiği. Eğer onları toplumdan uzaklaştırmaz, bir kalıba sokmaya çalışmazsak herkes daha mutlu ve daha özgür yaşamaz mı :) ayrıca bahsettiğiniz teori freud’a mı ait onu bilmiyorum fakat eşcinselliğin baba çatışması, erkek figürü eksikliği gibi nedenlerden dolayı ortaya çıkmadığını ve dsm-5 e göre bir hastalık olarak değerlendirilmediğini söylemeliyim:) görüşleriniz ve katkılarınız, iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim..
SilDüsünceleriniz tabi ki cok hos ancak hayatın ve toplumun bir düzeni var elbet. Yazınızda toplumdan uzaklastırmaktan bahsetmemissiniz yorumunuzdaki konuda size katılıyorum. Yalnız Türkiye toplumu olarak zihinlerimiz özgürlesmeden hareket olarak özgürlesmemiz bize mutluluktan çok hezeyan getirecektir. Teori Freud'a ait evet; ancak Türkiye'den 500 yıl ileride olduğunu savunan Amerika bile yıllarca bu tartısmada süründü ve devlet ancak 50 yıl sonra dsm IV'i ciddiye alıp escinsel evliliklere onay verdi. Benim demek istediğim escinsellik bir hastalıktır da değildi sanırım yazdıklarımı yanlıs anladınız :) ahh yoruldum :) Sevgilerimle.
SilEvet yazımda çok ayrıntıya girmemiştim fakat demek istediğim buydu, size kesinlikle katılıyorum bu özellikle bizim ve bizim gibi toplumlar için biraz zor :) eşcinsellik ile ilgili olarak da “toplumun bizim için çizdiği sınırların aslında sağlıklı olan olduğunu söyleyebiliriz” cümleniz ile ilgili demiştim, yani o kısmı da belirtmek istedim, tekrar katkınız için çok teşekkürler:)
Silokunulacaklar listeme ekledim :) yüreğinize emeğinize sağlık
YanıtlaSilÇok teşekkürler, okursanız mutlaka yoruma bekliyorum:)
Silben okumadım maalesef :( ama okuma listeme aldım ... bu arada blogunuzu yeni keşfettim , yazılarınızı ihmal etmeyin zira okumaktan keyif aldım .
YanıtlaSilokursanız tekrar yoruma beklerim:) çok teşekkür ederim, vakit buldukça daha sık yazmaya çalışacağım:)
SilGittim geldim baktım sorunun cevabı hala yok amaaa :) Gerçekten daha sık paylaşım yapmalısın. Bu arada blog takip etkinliğine katılmış mıydın hatırlamıyorum ama benim sayfada eski paylaşımlarda in orada var detaylar. Katılmadıysan hemen katıl derim. :)
YanıtlaSilOkuduğum kitabı bitirmeyi bekledim yazıyı paylaşmak için:) umarım bugün yarın paylaşacağım ilgine çok teşekkür ederim:)
Silhttps://www.dertlidostum.com/2018/11/buyuk-blog-takip-etkinligi.html Hatta sana bir güzellik yapayım çünkü bu bayağı eskilerde kaldı. Sana hemen paylaşayın linki buradan bak. Bu listedeki arkadaşları takibe al onlara gidip yorum yap ve sen de blog takip yazısı yaz. Kurallar postta yazıyor. Gerçekten faydalı oluyor bu etkinlik. Tavsiye ediyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilÇok güzel olmuş , web sitenizin tasarımıda ayrıca güzel bende sizi bize beklerim.
YanıtlaSilwww.zanalab.com
Teşekkürler:)
SilYazınız çok güzel olmuş bende sizi iadeyi ziyarete beklerim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
SilMerhaba. Aynılaşmak insanı yoran bir riskli bir süreç. Bu süreçte sana ait olan şeyler yavaş yavaş yitiyor. Kimliğinden ve öz varlığından sıyrılıyorsun bir müddet sonra. Toplumun ya da çevrenin sana biçtiği kılıflar altında yaşayıp, onlar gibi düşünüyorsun. Kendine özgü fikirlerin olmadığından zihni yetilerini de geliştiremiyorsun. Aynılaşmak, farklılıkları ötekileştirmeye de namzet dar bir bakış açısı. Farklılık konusuna gelince, hoşgörüyle beslenecek temelini insan ve yaşam sevgisinden alan yaklaşımlar, insanları zenginleştirir diye düşünüyorum. Herkesin kendine özel olduğu bir dünyada aynılaşmak önem taşımamalı kanaatimce. Aksi takdirde özgür olamayız. "çocukluğumuzda daha geniş bir bakıç açısıyla bakıyoruz dinyaya" demişsiniz ya işte her şeyin özeti bu cümlede saklı.
YanıtlaSilKesinlikle katılıyorum söylediklerinize. Katkınızdan dolayı çok teşekkür ederim.
SilNe güzel yorunlamışsınız kaleminize sağlık 😊 blog iade-i ziyaret oldu benimkisi... Daha nice yazılarınız olsun 😊
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilBaşarılı bir makale olmuş tebrik ederim
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilBenim okuma listemde olan bir kitap. Umarım yeni yılda okuyabilirim :)
YanıtlaSilUmarım okursunuz:)
Sil